evren

  Evreni dengede tutması gereken 3 kuvvet vardır; 

 1-) Elektromanyetik Kuvvet: Elektronların atom etrafında dönmesini sağlayan kuvvet.

2-) Kütle Çekim Kuvveti: Gezegenlerin güneş etrafında dönmesini sağlayan kuvvet.

3-) Nükleer Kuvvet: Çekirdekteki nötron ve protonun bir arada kalmasını sağlayan kuvvet. (Diğer kuvvetlere göre çok ama çok güçlü bir kuvvettir.)  

    1933 yılına kadar bu kuvvetlerin büyük patlamadan sonra dağılan ve gittikçe genişleyen evrenin içerisindeki her bir objenin birbirleriyle olan dengelerini sağladığı düşünülüyordu. 1933 yılında Fritz Switcky nin yaptığı hesaplamalar bu kuvvetlerin evrenin dengede kalmasında sadece %40 payı olduğunu gösterdi. Bu, evrende bulunan atomların yani maddelerin sadece %4.6 olduğu demekti. Aslında görmediğimiz şeyler vardı evrenimizde. Hissedemediğimiz, dokunamadığımız şeyler… Ve bu şeyler her zaman bizimleydi. Evimizde, odamızda, gezip tozduğumuz yerlerde. Ama biz fark edemiyorduk. Bilim bu şeylere “karanlık” ismini verdi. Evrende %23 karanlık madde . %72 ise karanlık bir enerji vardır. Evrenin sadece %4.6 sı görülebilir atomlardan(maddeden) meydana gelmiştir. 

Cosmological_composition

    Peki ya gerçek olan nedir? Acaba gerçek olan karanlık madde dediğimiz şey mi yoksa biz miyiz?   Quantuma göre madde, dalga ve parçacıktan oluşur. Maddenin dalga özelliği, evrenin herhangi bir yerinde bulunma olasılığını belirten dalga fonksiyonu ile tanımlanır. Yani aslında her madde dalga özelliği taşır.  Bunu olay boyutuna taşıdığımızda evrende geçekleşen her bir olayın sonsuz tane olasılığı olması gerekir. Ve bu gerçekleşen her olay bulunduğu evrenin geleceğini belirler. Madem sonsuz olasılık var ve madem biz o olasılıklardan sonsuzda biriyiz o zaman bizim gerçekte var olmamızın ihtimali sıfırdır.

k2-D9A7-175F-9548

       Zamanın görelilik kuramına göre, konum ve hız nasıl birbirleri ile göreceli ise zaman da bu ikisi ile göreceli bir kavramdır.  Zamanın görelilik kuramı aslında kütle çekim yasalarını açıklar. Zamanı evren üzerindeki bir çarşaf olarak düşündüğümüzde,  bu çarşafın üzerine koyduğumuz bilye nispetindeki gezegenler zaman üzerinde bir yoğunluk ve çukurlaşma oluştururlar.  Bu çukurlaşma maddelerin kütlesel olarak birbirlerini çekmelerini sağlamaktadır.  Peki ya kara delikler?  Kara delikler çok yoğun oldukları için zamanı deldikleri düşünülmektedir. Zaman delindiğinde karşımıza koskoca bir boşluk çıkar. Zamanın olmadığı bir yer.  Zamansızlık, sonsuzluk, ezelilik kavramları… 

283837322_9fc8d0714d

  Konuyu toparlayacak olursam kendimce şu sonucu çıkartabilirim ki  aslında her şey zahiridir. Zahiren görüyoruz, zahiren duyuyoruz, zahiren tadıyoruz. zahiren hissediyoruz…  Belki de biz sadece bir görüntüden ibaretiz. Projeksiyon cihazından çıkan ışınların yansıması gibi bir görüntüden…  Kara delikleri bir projeksiyon cihazı gibi düşünürsek, galaksileri etrafında tutan, zamanı delip çok güçlü bir çekim oluşturan, aslında görüntüsü olmayan ama uzağında görüntülerin oluştuğu bir çeşit projeksiyon cihazına benzerler çünkü.  Aslında her şey zaman ve mekan kavramlarının olmadığı bir şeydir.  Belki de gerçek olan karanlık enerjidir. Belki de karanlık madde ve karanlık enerji dediğimiz şey aslında  yaratıcımızın kendisidir.  Gerçek olan farklı. Gerçek olan belki farklı bir evrendir. Cennet ya da cehennem gibi. Gerçek olan bizler farklı bizlerizdir belki. Düşüncelerimiz, eylemlerimiz sadece farklı bir bizdir. Yani aslında biz gerçekte yoğuz.  Biz sadece bir yansımadan ibaretiz. Projeksiyon cihazından çıkan ışıkların hangilerinin çıkacağının belli olduğu gibi kendi çizgimiz belirlenmiş. Kaderimiz çizilmiş ve biz o çizilen yolda ilerliyoruz. Bir çeşit video ve ya film gibi. 

    İnsanoğlunun sonsuzluk gibi kavramları hayal etmesi ne kadar zor olsa da her zaman hesaplarına sonsuzluk ibaresini koymuştur. Yani aslında herkes kabul etmiştir ki her şey bu 60-70 yıl demek olamaz. Çünkü insan içten içe hep sonsuzluk hissiyatı içindedir. 

    Bazı şeyler insanın ruhunun derinliklerinden kopup gelir. Sonsuzluk hissiyatı, sığınma, tapınma hissiyatı, büyüklük hissiyatı, ahlak hissiyatı…  Aslında insanın mayasında olan şeyler gibidir. Yani asıl gerçek olan şeyler gibi. Ne yaparsa yapsın, ne düşünürse düşünsün her zaman bunlardan bir kırıntı vardır her insanda.  Bir insan Allah’ın varlığını inkar etse bile bir sığınma ve tapınma ihtiyacı duyar.  

    Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır. O geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. [Rad suresi 2-3-4]

4 YORUMLAR

  1. Çok güzel bir yazı olmuş. Ben de geçenlerde Cosmos diye bir belgesel serisi izlemiştim. O kadar mükemmel sistemlerden ve bunların mükemmel işleyişlerinden bahsediyorlar ki.. Sonra da bunların rastgele süreçlerle milyarlarca yılda oluşabileceğini söylüyor. Bilinçli tasarım diye bağırıyor kainat.. Mikrokozmozdan makrokozmoza kadar kusursuz tasarımlar var. Geçen diferansiyel dersinde aklıma geldi. Soruyu çözmek için -sonsuz + sonsuz kullanıyoruz. Sonsuzu kullanmadan matematiksel işlemler sonuçsuz kalıyor. Ama aynı bilim adamı yaratıcının sonsuzluğu kavramını mantıksız görebiliyor.

  2. Onlarda sonsuzu kabul ediyorlar. maddenin sonsuzdan gelip sonsuza gittiğini söylüyorlar. Materyalist düşünce ve pozitivistler artık eskisi gibi bilim var açıklar diyemiyorlar. Çünkü artık fizik metafiziğe doğru kaymaya başladı. Yani klasik fizik çökmeye doğru gidiyor. Evreni maddeye bağlı olarak düşünmek imkansızlaşıyor.

Fatih için bir cevap yazın İptal

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz